T.C. Mİllî Eğİtİm BakanlIğI
GAZİANTEP / NİZİP - Alkan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Haberler

Mrt

ERGEN-EBEVEYN İLİŞKİLERİ

 

Ergen ebeveyn çatışması, çocukların ergenliğe girip, bu dönemin belirtilerini göstermeye başlamasıyla başlar. Ergenlik çağı, çocukluk ve yetişkinlik arasındaki geçiş sürecidir. Birey bu dönemde çocukluktaki huylarından vazgeçmeye, değişmeye, kendilerini tanımaya, farklı ilgi alanlarına ilgi duymaya başlarlar. Ergen, bu dönemde büyüdüğünü ve yetişkin olduğunu, anne-babasının onu çocuk olarak görmemesini gerektiğini, daha fazla özgür olması gerektiğini düşünür. Anne-babalar ise büyüyen çocuklarının hem daha olgun tavırlar göstermesini beklerken hem de çocuklukta olduğu gibi onların sözünden çıkmamasını bekler. Ergenin ve anne-babaların birbirinden farklı beklentilerinin olması çatışmalara yol açar.

 

Ergenlik Döneminde, Ergen Bireyler Nasıldır?

Ergen-ebeveyn çatışmaları, ebeveynlerin ergenlik döneminde çocukların sergiledikleri davranışları tam olarak bilmemeleri sebebiyle ortaya çıkabilir. Bu dönemde ergen hem vücudunda büyük değişimler yaşar hem de düşünsel olarak çocukluktan çok daha farklı düşünmeye başlar. Vücudundaki değişimlere alışmaya çalışırken bir yandan değişen zihinsel yapısıyla nelerden hoşlandığını, ne istediğini anlamaya çalışır. Tüm bu değişimlerin üzerine bir de ilenin beklentileri, okul ve arkadaşlarla ilişkilerin girmesi ergenin kafasını daha da karıştırabilir.

 


Ergen ve Ebeveyn Arasında Çatışmaya Sebep Olan Konular

Ergen-ebeveyn çatışmaları, genellikle ergenin özgürlük ve hak alanında isteklerinin olması, ebeveynin ise sorumluklar konusundan ergenden beklentilerinin olması ile ortaya çıkar. Ergen bu dönemde daha fazla özgür bırakılmak, ev dışında ve arkadaşlarıyla daha çok vakit geçirmek ister ve bunun en doğal hakkı olduğunu düşünür. Okul ve evdeki sorumluluklarını yapmaktan kaçınır ve bu sorumluluklarını yapmamak için ebeveynle büyük çatışmalara girebilir. Ebeveynler ise yetişkin çağına yaklaşan çocuklarının okul hayatında ve evde daha fazla sorumluluk almasını bekler. Çocukluk döneminde hiç yapmadığı davranışları yapan ergenin bu davranışlarını düzeltmeye çalışır. Tıpkı eskisi gibi arkadaş olduğu her kişi hakkında bilgi almak ve her zaman nereye gittiğini bilmek ister. Ergen için ise bu özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. Bu sebeple ergen ile ebeveyn sürekli olarak karşı karşıya gelirler.

 

Ergenlik Dönemlerinde Ebeveynler Ne Yapmalıdır, Nasıl Davranmalıdır?

Ergen-ebeveyn çatışması, ebeveynlerin ergen ile ergenlik çağının özelliklerini de göz önünde bulundurarak iletişime geçmesi, daha dikkatli olması ile engellenebilir. Buna göre ebeveynlerin, çocuklarıyla iletişime geçerken dikkat etmesi gerekenler şunlardır;

  • Ebeveynler çocuklarının girdikleri yeni dönem yani ergenlik hakkında daha fazla bilgi sahibi olurlarsa, ergenlerin bu dönemde sergiledikleri davranışların genellikle nasıl olduklarını öğrenirlerse, çocuklarıyla bu döneme uygun şekilde iletişime geçebilirler.
  • Bireyler ergenlik döneminde bir değişim sürecine girerler. Bu sebeple çocuğun daha önceki davranışlarının aynılarını yapmasını beklememek gerekir. Çocuk değişir, davranışları değişir, istekleri değişir bu sebeple ebeveynlerinde değişmesi, ayak uydurması gerekir.
  • Ergenin neler sevdiğini, neler istediğini, ilgi alanlarının ne olduğunu, nelere ihtiyaç duyduğunu bilmek ergen ve ebeveynleri daha da yakınlaştıracak ve daha iyi iletişim kurulmasına yardımcı olacaktır.
  • Ergenin söylediklerini ciddiye almak, onu önemsemek, fikirlerine önem vermek ebeveynlerine karşı daha yakın hissetmesini sağlayacaktır.
  • Ergenlik döneminde arkadaşlık ilişkileri çok önemlidir. Bu sebepler ergenin arkadaşlık ilişkilerine müdahale etmek tartışmaların çıkmasına yol açacaktır.
  • Ebeveynlerin çocuklarına öğüt vermek yerine sakince konuşarak, sohbet havasında iletişime geçmeleri ilişkileri açısından daha faydalı olacaktır. Çünkü bu dönemde ergen anne ve babasından öğüt dinlemek istemez, anne-babasını ne yapmasını söylerse onun tersini yapmaya meyillidir.

Mrt

"Öfke Yönetimi" konulu;

 

Öğretmen broşürü için TIKLAYINIZ.

Veli broşürü için TIKLAYINIZ.

Mrt

ŞİDDETİ ÖNLEME VE KADINA YÖNELİK ŞİDDET KONULU BİLGİLENDİRME


İçişleri Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında gerçekleşen protokole göre okullarımızda her sene şiddeti önleme çalışmaları kapsamında kadına yönelik şiddet konusu ayrıca yer almaktadır. 

 

Şiddet, bir hareketin bir gücün derecesi; karşıt görüşte olanlara, inandırma veya uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma; duygu ve davranışta aşırılık anlamlarına gelmektedir. Şiddet göstermek ise kaba, sert davranmaktır. Şiddet davranışı, içine sadece fiziksel içerikli şiddeti değil, sözel ve psikolojik tacizi de içeren davranışlar ile birine bilerek rahatsızlık veya fiziki olarak zarar vermeyi de almaktadır Günümüzde etkisini arttırarak varlığını hissettiren şiddet birçok mecrada karşımızı çıkmaktadır. Dünyada şiddetin varlığı sürekli hissedilse de birçok araştırmacı bu alanda çalışsa da karmaşık yapısı ve somut süreçlerin her zaman olmaması, şiddeti önlemede ve çözümünde yetersiz kalınmasına neden olmaktadır. Kamu kurum ve kuruluşları şu aşamada şiddetin cezai yaptırımları, ruh sağlığı uzmanları ise şiddeti önlemede psikoloji temelli yaklaşımlar üzerine çalışmaları gerçekleştirmektedir.

 

Uzmanlar şiddetin kaynağını farklı nedenler etrafında toplarlar. Bazıları şiddeti içgüdüsel, bazıları ise şiddetin niteliğini toplumsal olarak kabul ederler. Şiddetin toplumsal yara haline gelmiş kısımlarından biri kadına yönelik şiddettir. Şiddetin en yaygın görülen biçimi erkeğin kadına ve çocuğa karşı uyguladığı aile içi şiddettir. Ülkemizde kadına yönelik şiddet üzerine yapılan araştırmalara baktığımızda, kadına yönelik şiddetin yaygınlığını, kadının şiddet karşısındaki çaresiz kalışını ve şiddete uğrayan kadının nasıl yardım alması gerektiği konularında bilgisizliğini görmekteyiz.

Kadına yönelik şiddet; kadınların maruz kaldıkları fiziksel, cinsel, ekonomik ve psikolojik eylemler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadın, erkek ve çocuk fark etmeksizin hepimiz, insan onuruna yakışır şekilde yaşamayı hak ediyoruz. Her birimiz bir ailenin parçasıyız ve biliyoruz ki güçlü aile, güçlü toplumu inşa eder. Bu toplumu kurabilecek güç, şiddetsiz bir hayatı benimsemekten geçmektedir.

 

Şiddetin etkisi, şiddet görenle sınırlı değildir. Şiddet gören; utanma, yalnızlık, yetersizlik hissi, başarısızlık hissi, suçluluk, düşük özgüven, harekette bulunmada yetersizlik, değersizlik hissi, konsantrasyon güçlüğü, kendinden memnuniyetsizlik, fiziksel rahatsızlıklar (sakat kalma, yaralanma, kronik ağrılar), yeme bozuklukları vb. sonuçlara maruz kalır. Çocuklarda etkisi ise; okul başarısında düşüş, anti-sosyal özellikler, kişilik bozuklukları, suça yönelme, kendine güvensizlik, aşırı pasiflik ya da hiperaktivite, iletişim sorunları, uyum sorunları gibi etkilerle karşımıza çıkar. Anne-çocuk ilişkisine etkisi şu şekilde gözlemlenebilir; şiddet sebebiyle sağlığı bozulan ve zarar gören kadın, çocuklarının bakımını sağlamakta güçlük çeker. Şiddete maruz kalan kadın, şiddetin olumsuz etkilerini çocuklarına yansıtır. Şiddete maruz kalan anne, çocuklarının bakım ihtiyaçlarını sağlamaktan çok, kendisinin ve çocuklarının güvenliğini sağlamak için çaba gösterir. Baba-çocuk ilişkisine etkisi; şiddete tanık olan çocuk şiddet gösteren babaya karşı kin ve öfke hisseder. Şiddet sürecine tanık olan çocuklar için baba güvenilmez ve korkulan bir figür haline gelir. Eşlerine karşı saldırgan tutum içindeki erkekler bu yaklaşımı çocuklarına karşı da gösterme eğiliminde olur. Şiddete tanık olan çocuk, şiddeti sorun çözme yöntemi olarak öğrenir ve sosyal yaşamında karşılaştığı sorunları şiddetle çözmeye çalışır.

 

Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirler bulunmaktadır.

 

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da;

·         Şiddet tehdidi ve hakaret içeren söz ve davranışlarda bulunmama,

·         Müşterek konuttan uzaklaştırma,

·         Konuta, okula ve işyerine yaklaşmama,

·         Yakınlarına, tanıklarına ve çocuklarına yaklaşmama,

·         Şahsi eşyalara ve ev eşyalarına zarar vermeme,

·         İletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmeme,

·         Korunan kişilerin bulundukları yerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmama ya da bu maddelerin etkisi altında iken korunan kişilere ve bulundukları yerlere yaklaşmama,

·         Alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığının olması halinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması,

·         Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurma ve tedavinin sağlanması,

·         Öfke kontrolü başta olmak üzere rehabilite edici programlara katılma gibi önleyici tedbir kararları verilebiliyor.

 

Kadına yönelik şiddet aynı zamanda milli değerlerimize de saygısızlıktır. Milletimizin asli unsuru olan kadınlarımızın tarih boyunca yüklendiği tüm bireysel ve toplumsal sorumluluklarda yapıcı ve yol gösterici bir misyonla hareket ettiği görülmektedir. Milletimizin destanlarında, efsanelerinde, hikâyelerinde, avda, savaşta, temsilde, dini, siyasi, insani, iktisadi sahalarda kadın ve erkek her zaman birlikte yer almıştır. Kadına yönelik şiddete yükselen tepki artık milli bir hassasiyete dönüştü çünkü milli değerlerimizin inşasında kadının rolü ve önemi tüm ülkelerin toplamından daha fazladır.

 

Ayrıca kadına yönelik şiddet inancımızla da bağdaşmamaktadır. Müslüman, elinden ve dilinden insanlara zarar gelmeyendir. İslam’a göre kadın ve erkek yaratılıştan aynı değere sahip. Aralarında insanlık değeri, temel hak ve dokunulmazlıklar, iffetli ve onurlu bir hayat yaşama hakkı konusunda hiçbir fark yok. Rabbimizin “en güzel örnek” olarak tanıttığı Hz. Peygamber (s.a.v.), erkekleri “Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır” sözleriyle uyarıyor ve “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır...” buyuruyor.

 

Son olarak dikkat etmemiz gereken kısımları şu şekilde özetleyebiliriz.

·         Eşimize, çocuklarımıza, diğer aile bireylerimize ve kadınlara saygılı olmalıyız.

·         Aile ortak yaşamın en temel birimidir; aile ve evi ilgilendiren konularda birlikte karar vermeliyiz. Konuşmak iletişimin temelidir; sorunlarımızı konuşarak çözmeliyiz.

·         Sinirlendiğimiz zaman agresif davranışlar sergilememeliyiz.

·         Anlaşmazlıkları olumlu bir şekilde çözmeye gayret etmeliyiz.

·         İletişim kurarken karşı tarafı eleştirici, suçlayıcı, alay edici, korkutucu, aşağılayıcı, tehdit edici, küçük düşürücü ifade ve davranışlardan kaçınmalıyız.

·         Hakaret ve küfür içeren sözler kullanmamalıyız.

·         Öfke kontrolünü sağlamak için gerektiğinde profesyonel destek almalıyız.

·         Sürekli hata aramaktan kaçınmalıyız.

 

Şiddet Mağduru ve Tanıklarının Başvurabileceği Yerler ve Uygulamalar

1.      112 Acil Çağrı

2.      KADES (Kadın Acil Destek Uygulaması)

3.      Alo 157 YİMER (Yabancı İletişim Merkezi)

4.      Kolluk Birimleri (Polis / Jandarma)

5.      Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri

6.      Alo 183 Sosyal Destek Hattı

7.      Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ȘÖNİM)

8.      Sağlık Kuruluşları

9.      Adli Kurumlar (Cumhuriyet Başsavcılığı, Aile Mahkemeleri)

10.  Valilikler/Kaymakamlıklar

11.  Kadın Danışma Merkezler

 

Ara

Ara

Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi tarafından hazırlanan "Erken Yaşta Evlilik ve Etkileri" adlı broşür ektedir. 
Katkı sağlaması dileğiyle. 

Ara

PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK

 

Yaşamımız boyunca bizi derinden etkileyen, sarsan, korkutan olumsuz yaşam olaylarıyla karşılaşmamız oldukça olasıdır. Bazen biz yaşamasak bile etrafımızdaki insanların sevdiklerini aniden kaybettiklerine, ağır hastalıklarla mücadele ettiklerine ya da iflas gibi çok zorlayıcı deneyimlerle karşı karşıya kaldıklarına şahit oluruz. Bu yaralayıcı olaylar benzer gibi gözükse de kişilerin bu olaylara verdiği tepki ve cevaplar çok çeşitli olabilir. Evrensel verilerle hazırlanan insanın başına gelebilecek en zorlayıcı yaşam olayları listesinin bir numarasında partnerin (eşin) veya çocuğunun ölümü yer almaktadır. Fakat bu deneyimi yaşayanların bir kısmı sağlıklı bir yas süreci yaşayarak yaşamlarına devam edebilirken diğer bir kısmı da bu kayıpla birlikte ağır depresyona girebilir. Peki başımıza gelen bu ağır olayları karşılama ve yorumlama şeklimiz neye göre değişiyor? 

BİR UYUM BECERİSİ:PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK

 

Verdiğimiz tepkilerin değişkenlik göstermesinin başlıca nedenlerinden biri sahip olduğumuz Psikolojik Sağlamlıktır. Amerikan Psikoloji Birliği (APA) travma, trajedi, tehdit diğer stres faktörleri karşısında kişinin adapte olabilme, esneyebilme ve uyum gösterme süreci olarak tanımlıyor. Psikolojik sağlamlığı arttıran en önemli olgulardan bir tanesi de mental esnekliktir yani adaptasyon becerimizdir.

Mental esnekliği somut bir örnekle açıklamak gerekirse, bizim bir top olduğumuzu ve yaşamın bizi tıpkı bir basketbol topu gibi yerde sektirdiğini, oradan oraya fırlattığını düşünelim. Eğer bu top plastik gibi esnek bir maddeden ise fırlatıldığı her zeminden darbe almadan, zarar görmeden çıkabilir. Fakat bu top cam ve ya taş gibi sert bir malzemeden yapılmış olsaydı fırlatıldığı zemine ve hıza bağlı olarak plastiğe göre çok daha çabuk parçalanıp dağılabilirdi.

Hayatta yaşamımız boyunca tıpkı bu top gibi bizi fırlatan zorlayıcı olaylarla bizi sınar. Çok az stresin olduğu ideal gözüken bir yaşam sürecinde bile büyüklerimizin, anne babamızın ölümü gibi başarısızlık, hayal kırıklığı gibi olaylarla mutlaka karşılaşırız. Bu nedenle stresin olmadığı bir dünyada yaşamak imkansızdır fakat stres karşısında sağlıklı tepki ve cevaplar verebilmek, yeni koşullara uyum sağlayabilmek mümkündür.

PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK GELİŞTİRİLEBİLİR Mİ?

 

Psikolojik sağlamlığı daha güçlü olan kişiler daha zayıf olanlara göre daha rahat ve zorlayıcı olaylardan uzak bir yaşam sürmezler. Aksine çoğu zaman yaşadıkları bu zorlayıcı olaylar karşısında ayağa kalkarken geliştirdikleri bir özelliktir. Bu nedenle gelişebilmesi için bir zorluğa maruz kalma ve bunun üstesinden gelebilme oldukça önemlidir. Psikolojik sağlamlığı yüksek kişiler çoğu zaman zorlandıkları olaylar sonrasında bu sağlamlıklarını daha da arttırarak yaşamlarına devam ederler.

Bazı genetik ve çevresel kişilik özellikleri psikolojik sağlamlığa katkı sağlasa da bu etki oldukça küçüktür, bu tamamen öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir özelliktir. Yaşadığınız ortam, kurduğunuz sağlıklı ilişkiler, eğitim durumunuz, ekonomik durumunuz, kişisel gelişim çabanız, umut, iyimserlik gibi kişilik özellikleriniz, zekâ, olumlu bir çocukluk geçirme, öz yeterlilik, ilgi alanlarınız, inanç ve maneviyat, yetenek ve hobileriniz, mizah ve en önemlisi de kişisel değerlere sahip olmak zorlayıcı yaşam deneyimleri karşısında koruyucu faktörlerdir.

·         Yaşadığınız zorlayıcı duygu ve deneyimleri itmek yârine onları kabul etmek.

·         Değişime direnç göstermeden akış halinde olmak.

·         Maneviyatınızı güçlendirmek.

·         Kişisel beceri ve ilgi alanlarınızı geliştirmek.

·         Sağlıklı ilişki ve bağlar kurmak veya güçlendirmek.

·         Sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıkları kazanmak.

·         Meditasyon yapmak.

·         Beden sağlığınıza özen göstermek.

·         Öz-şefkat gösterebilmek.

·         Doğa ile bağlantı halinde olmak.

·         Mükemmeliyetçilikten uzaklaşmak.

Yukarıdaki öğeler psikolojik sağlamlığı arttırmak ve yaşamın stresiyle daha etkili başa çıkabilmenize katkı sağlayabilir.

Ara

Bağımlılık Nedir?

 

Bağımlılık pek çok etkenin bir araya gelerek oluşturduğu bir tablodur. Kişi doğduğu andan itibaren öğrenmeye ve dış dünyanın etkilerine açık bir hale gelmeye başlar. Tüm bu süreçte, maruz kaldığı durumlar karşısında kendini koruyabilmek adına bir baş etme yöntemi geliştirmek durumundadır. Geliştirdiği bu baş etme yönteminin sağlıklı ya da sağlıksız oluşunu; yaşadığı ortam, ebeveyn tutumları, sosyokültürel çevresi yakından etkilemektedir. Ebeveynlerin çocuklarına karşı sağlıksız tutumlar sergilemesi, aile üyelerinin herhangi birinde bağımlılık öyküsü olması, tehlikeli arkadaş seçimleri, başarısız geçen bir eğitim hayatı ve yaşadığı toplumun bağımlılığa bakış açısı risk oluşturabilecek etkenler arasındadır.

Bu sebeple bağımlılığın oluşum sürecinden bahsederken, bireyi çocukluk hatta bebeklik çağından itibaren incelemeli; aile, toplum ve kültür özelliklerini dikkate alarak, süreci bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmelidir.

 

 

“Bağımlılık; kişinin kullandığı bir madde, alkol, nesne veya yaptığı bir davranış (eylem) üzerinde kontrolünü kaybetmesidir. Kontrolsüzce kullanılan her madde ya da gerçekleştirilen her davranış bağımlılık oluşturma riski taşır. Kişiler hayatta birçok şeye karşı bağımlı olabilir. Örnek: madde, alkol, sigara, kumar, teknoloji, herhangi bir eşya veya davranış (Ögel, 2018; Yeşilay Yayınları, 2018).”

Türkiye Bağımlılıkla Mücadele (TBM) Eğitim Programı’na göre ise bağımlılık, kişinin kullandığı bir nesne veya yaptığı bir eylem üzerinde kontrolünü kaybetmesidir. Kullanım/davranış sıklığı azaldığında veya kesildiğinde huzursuzluk, uykusuzluk, öfke gibi yoksunluk belirtileri görülür.

“Dünya Sağlık Örgütünün Uluslararası Hastalıkların Sınıflandırılması El Kitabı’nın on birinci revizyonunda madde kullanımına ve bağımlılık davranışlarına bağlı bozukluklar, ağırlıklı olarak psikoaktif maddelerin kullanımı veya belirli tekrarlayan ödüllendirici ve pekiştirici davranışların bir sonucu olarak gelişen zihinsel ve davranışsal bozukluklar olarak tanımlanır. Bağımlılık yapan davranışlara bağlı bozukluklar ise bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımı dışında kalan yineleyici ve ödüllendirici davranışların bir sonucu olarak gelişir. Bu bozukluklar, çevrim içi ve çevrim dışı davranışlar olarak ortaya çıkabilir.


DSM 5 Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabında (2013)  yer alan bağımlılık kriterleri şunlardır:

  1. Tasarladığından daha uzun süreli kullanım
  2. Geçmişte başarısız bırakma girişimleri
  3. Zamanının çoğunu madde bulmak ve kullanmak için ayırma
  4. Olumsuz etkilerine ve zarar görmesine rağmen kullanmaya devam etme
  5. Madde kullanım isteği
  6. Tolerans (kullanılan madde miktarının yeterli gelmemesi sebebiyle giderek artırılması)
  7. Yoksunluk (Amerikan Psikiyatri Birliği, çev. 2013). 

 

Amerikan Psikiyatri Derneğine göre insanların kimyasal veya davranışsal bağımlılıklar geliştirmesinde iyi hissetme, daha iyi performans sergileme arzusu etkili olur. Kimyasal bağımlılıklar çoğunlukla kişinin isteyerek maddeyi kullanmaya karar vermesiyle başlar. Birey bağımlı olma arzusuyla madde kullanmaya başlamaz; ancak maddeyi tekrarlayan biçimde kullandıkça madde kullanımı üzerindeki kontrolünü kaybeder. Günlük yaşam işlevlerini bozduğunu fark etmesine rağmen kişi kendini madde kullanmaktan alıkoyamaz. Böylece madde kullanımı, gönüllü kullanımdan zorunlu kullanıma doğru evrilir.

Amerikan Psikiyatri Derneği tarafından belirtildiği üzere bağımlılık durumunda beynin yapı ve işlevlerinde bazı değişiklikler ortaya çıkar. Bu değişikliklere bağlı olarak, kişinin duygu durumunda, düşünce ve davranışlarında bozulmalar görülür. Beyin görüntüleme çalışmaları; beynin özellikle yargılama, karar verme, öğrenme, hafıza ve davranışsal kontrol ile ilgili alanlarında bağımlılığa bağlı olarak sorunlar olduğunu gösterir.


Bağımlılık Nasıl Oluşur?

Bağımlılığa neden olan faktörler incelendiğinde bağımlılığın nedeni olarak tek bir etkenden söz etmek güçtür. Bağımlılık için birçok etken söz konusu olabilir. Psikolojik ve biyolojik etkenler bağımlılık sürecini etkilemektedir. Kişi ilk olarak merak ve korku duygusu ile kullanımı denemek isteyebilir. Merakla birlikte bir kereden bir şey olmaz düşüncesi ile kullanım gerçekleşir. Bağımlılık beyinde dopamin adlı nörotransmiteri etkilemektedir. Dopamin; düşünce, his, motivasyon, hareket, dikkat ve karar verme gibi birçok temel fonksiyonel süreçte yer alır. Kullanılan maddeye bağlı olarak kullanım sıklığı, kullanım süresi, kullanılan madde türüne göre değişiklik gösterse de dopamin hormonunun kullanım sürecine bağlı olarak zarar görmesi sonucu beyin doğru şekilde çalışamamaya başlar ve bağımlılık ortaya çıkar. Bundan dolayı bağımlılığı bir beyin hastalığı olarak ele alabiliriz.

Bağımlılığın ruhsal ve davranışsal yönleri olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Örneğin bu yönler alkol etkisinde veya alkolün etkisi geçtiğinde ortaya çıkabilmektedir. Hastanın bağımlılık kriterine göre planlanan psikolojik müdahale ile baş etme becerileri, öfke kontrolü, aile görüşmesi, motivasyona yönelik çalışmalar ve kişinin sürecine uygun terapi yöntemleri uygulanmaktadır.

Ekm

Okulumuz Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi tarafından hazırlanan "Okul Başarısında Ailenin Rolü, Veli Bülteni" içeriğine ulaşmak için TIKLAYINIZ.

May

II. DÖNEM I. YAZILI SINAV TARİHLERİ GÖRSELDE PAYLAŞILDIĞI GİBİDİR. ŞİMDİLİK YALNIZCA KÜLTÜR DERSLERİNE AİT TARİHLER MEVCUTTUR. BİLGİNİZE.

May

Okulumuz Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi tarafından öğrencilerimiz için hazırlanmış olan "Özgüven Geliştirme - Öğrenci Broşürü"nü sizlerle paylaşıyoruz. Katkı sağlaması dileğiyle...

Ock

Okulumuz Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi her yıl olduğu gibi bu yıl da seminer çalışmalarına devam ediyor! Dönem boyunca; "Okula Uyum-Oryantasyon", "Verimli Ders Çalışma Teknikleri", "Çalışma Programının Hazırlanması", "Üst Öğrenime Geçiş Sınavlarının Tanıtımı", "Meslek Tanıtımı", "Sınav Kaygısı", "Sınavda Başarılı Olma Stratejileri", "Gelişim Dönemi Özellikleri" ve "Özbakım Becerileri" konularında ilgili sınıf düzeylerine yönelik seminer çalışması gerçekleştirilmiştir. Ayrıca "Okul Kuralları", "Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisinin Tanıtılması", "Okul Başarısında Ailenin Rolü", "Kariyer Planlama", "Meslek-Yetenek İlişkisi", "Özgeçmiş Hazırlama", "Hedef Belirleme" ve "Motivasyon" gibi sayabileceğimiz pek çok konuda da yayın hazırlama çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Aile eğitimlerini de içine alan KADES uygulamasının tanıtımı ve belirli gün ve haftalarda farkındalık oluşturma çalışmalarını da yine yürütülen çalışmalar arasında sayabilmekteyiz. Bahsi geçen çalışmalarda emeği geçen Rehber Öğretmen/Psikolojik Danışmanlarımıza emekleri için teşekkür ediyoruz.

Ock

24 Kasım Öğretmenler Günü'nde öncelikle okulumuzda tören düzenlenip öğretmenlerimize hediyeleri verilmiştir. Akşam üzeri Öğretmenler Günü yemeği için Gaziantep'e gidilip gün sonlandırılmıştır.Programda emeği geçen sevgili öğrencilerimiz ve saygıdeğer öğretmenlerimize teşekkür ederiz.Başta başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlarız.

Ock

BM Göç İdaresi tarafından okulumuz öğrencilerine yönelik Kocatepe köyü ve Karkamış ilçesi Fırat Nehri kenarında kuş ve doğa gözlemi etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Okumuza bu imkanı sunan BM Göç İdaresine teşşekür ediyoruz.

Ock

Okulumuz alan şefleri Bengü ŞANLI, Merve DİRİOĞLU,Fatma KESKİN ve Gamze AKÇA tarafından 9/A ,9/D, 9/E VE 9A-ATP sınıflarına iş sağlığı ve güvenliği eğitimi verilmiştir.Emeği geçen öğretmenlerimize teşekkür ederiz.

Ock

Nizip Gençlik Merkezi okulumuza gelip öğrencilerimizi Bilinçli Teknoloji Kullanımı hakkında bilgilendirmişlerdir. Kendilerine teşekkür ediyoruz.